Merhabalar ben Tutku ERTAN.
22 yaşındayım, zamanımın çoğu tutkunu olduğum çizimle uğraşarak ve geri kalanını seyahat ederek geçiren güzel sanatlar öğrencisiyim. Sanata, kültürlere, insanlara olan merakımı seyahat ederek öğrenmek en büyük hayalim ve zevkim oldu. Çünkü, seviyorum ilk adımı atmayı, meraklanmayı ve keşfetmeyi. Ve en önemlisi anı yakalamayı, tadını çıkarmayı seviyorum. Siz de sevin çünkü, seyahat ederken bazen öyle anlarla karşılaşıyorsunuz ki durgunluk veren, sonsuz olmasını istediğiniz, öyle şeyler tecrübe ediyorsunuz ki gerçek olmasına ihtimal bile veremediğiniz. Aynı yeryüzünde olduğumuz halde her adımda her şey bambaşkayken insan seyahat etmek için nasıl heyecanlanmaz. Bu güzel sitede yazmak benim için çok özel ve heyecan verici yepyeni bir deneyim olacak. Gezip gördüğüm yerler hakkında edindiğim tecrübeleri, iyi kötü deneyimlediğim her şeyi sizlerle paylaşmak için sabırsızlanıyorum. 🙂

Wat Chalong Temple | Phuket

Tayland
Farklı, her şey çok farklı 🙂
Neredeyse tanıdık hiçbir şeyle karşılaşmadık. Yemekleri olsun, eğlence anlayışları olsun, doğal güzellikleri, hayvanları, bitkileri, havası hiç bizden değil. Benim için başlangıçta tüm bunlar biraz gerginlik verici oldu. Çünkü gitmeden çok araştırmıştım ve farklı olduğunu biliyordum. Bu seyahat Barış la beraber çıkacağımız en uzun yolculuk olacaktı. Yapabilir miyiz, zorlar mı, aç kalır mıyız ayrıca çok uzakta olması ve benim ilk defa bu kadar uzağa gidecek olmam da ekstra gerdi ama tüm bu soruları göze alarak sırt çantalarımızla yola koyulduk. Yol tahmin ettiğimizin aksine oldukça hızlı geçti biraz uyuduk, biraz oyun oynadık (barış ı yenmek oldukça keyif vericiydi 🙂 ve herkes uyurken her yer karanlıkken şaraplarımızı içtik daha doğrusu içmeye çalıştık biraz tadı kötüydü ama asıl önemli olan o an ki ortamdı dışarıda hava birden kararmıştı ve şimşekler çakıyordu karşımda Barış elimde şarap nerede olduğumuzu bilmediğimiz bir ülkenin üzerinde uçuyorduk 🙂

Atatürk Airport

On saatlik uzun ama keyifli bir yolculuğun ardından ilk durağımız Phuket oldu. Havaalanından çıktığımızda saat sabah 5 civarlarıydı ve kendimizi saunaya girmiş gibi hissettik hatta ben dışarı çıktığımızın farkına varmadım ve kısa bir süre için ne kadar havasız bir yer havalandırma mı çalışmıyor diye düşündüm. Dışarıda olduğumuzun farkına vardıktan sonra gelen terlemeyle birlikte bizi bekleyen taksici Bo’yu aramaya koyulduk. Bariskan diye bize seslenen Bo yu bulduktan sonra kırk beş dakikalık taksi yolculuğumuza başladık, hava aydınlanmak üzeriydi ve birden yağmur başladı. Hayatımda ilk defa böyle bir silecekle karşılaştım o kadar hızlı hareket ediyordu ki ön cam görünmez olmuştu ve yağmur o kadar şiddetliydi ki korkudan koltuğa gömülmüştük, birbirimize sokulmuş yolu izliyorduk. Şoför Bo yokuş aşağı kıvrılan yollarda o kadar hızlı sürüyordu ki kendimizi bilgisayar oyununda hissettik ve game over olmak üzeriydik 🙂 tüm bunların hepsi beş dakika içinde yaşandı ve bitti. Ayrıca gün doğumu o kadar hızlı ki pek izlemeye vaktimiz olmadı. Derken sağ salim otelin önüne geldik hava hala kötüydü, biz açtık ve kahvaltı edecek yer bulamıyorduk. Saat başı havanın değiştiğini gözlemledik ve bu şekilde oturmak yerine denize gitmeyi tercih ettik çünkü güneş varken birden kafanızı çevirdiğinizde fırtına kopmaya başlıyor, on dakika sonrasında ise güneş sizi olabildiğince yakıyor. Ancak yağmur o kadar da planlarınızı alt üst etmiyor çünkü hava hala sıcak oluyor ve yağmur bittikten sonra ki saniyeler içinde kurumuş oluyorsunuz.

Maya Sahili | Phi Phi Adası

Deniz o kadar farklı ki suyun ısısı dışardan daha sıcak ve gün içerisinde elli metre kadar çekiliyor, balıklar ters dönmüş yatıyor ve siz havlunuzu kumun kuru kısmına bırakıp elli metre denize yürüdükten sonra dönüp arkanıza baktığınızda havlunuzu bulmakta zorluk çekiyorsunuz. O yüzden benden tavsiye yanınıza havlu dışında hiçbir özel eşya almayın sahip çıkmakta zorlanabilirsiniz. Bunun dışında çekilmiş olan denizin o irmik helvası gibi olan kumuna yatıp denizi seyretmek paha biçilemez anlardan biriydi. Biz de Barış la yattık suyu izlemeye başladık, su bazen üzerimize doğru geliyor ve geri gittiğinde biz kuma birazda gömülüyoruz hatta öyle ki bir ara Barış ın kolu gerçekten kaybolurcasına gömülmüştü 🙂 Ve sonrasında gün batımına doğru pembeleşen bulutların altında ki sonsuzluk hissi veren deniz.

  • Aşağıda ki videoya gözatmayı unutmayın ↓↓↓ ^^

Bunlara tanık olmak durgunluk verici.

Gelelim Phuket gecelerine, son derece hareketli, durmak bilmeyen bir gece hayatı var. Havanın kararmasıyla birlikte Bangla caddesi aydınlanmaya başlıyor ve sabahın ilk ışıklarına kadar insanlar eğlenmeye devam ediyor. Herkese göre eğlence çeşidi bulabilmek mümkün. Hatta fazla hareketli diyebilirim pek bize göre olmadığı için gece hayatı çok takılmadık ama sevenler için vazgeçilmez olacaktır. Özellikle içki olarak kokteylleri benim çok hoşuma gitti zaten rahatlıkla bütçenize göre alkol rahatlıkla bulabilirsiniz. Hepsi bir kenara sanırım en gıcık olduğum şey Barış ı sürekli sıkı sıkı tutmak zorunda olduğumdu çünkü öyle bir ortam var ki elini bıraktığım an alıp götürecekler tuttuğum halde alıp götürmeye çalıştılar 🙂 Vee tabi ki o ünlü masaj salonları. Adım başı sokaktaki masaj salonlarından bahsetmiyorum ama daha kurumsal olanlar gerçekten çok iyiydi çıktığımda ben neredeyim sorusunu sordum kendime, o kadar rahatlamış hissediyorsunuz ki adeta kuş gibi oluyorsunuz sonrasın da oraya ait özel çaylarını ikram ediyorlar tatları nefis 🙂

Phuket ile ilgili beni en çok etkileyen şey sanırım ada turları oldu, bu denli büyüleyici manzaraları daha önce hiç görmemiştim. Bu kadar çok turist gelmesine rağmen doğal güzelliklerine o kadar değer veriyor ve o kadar güzel koruyorlar ki kilometrelerce sahili ufak bir elekle her gece eleyip temizlediklerine bile şahit oldum.  Gelelim adalarına, muhteşem yani tek kelime ile muhteşem yerler.

Cave | James Bond Adası

Biz katılabileceğimiz neredeyse tüm turlara katıldık ilk turumuz James Bond adası oldu daha doğrusu adanın etrafında ki mağaralarda kano turuna çıktık. Heyecan ve merak uyandırıcı bir deneyimdi. Tekneyle mağaralara yanaştık herkesi kanolara yerleştirdiler yaklaşık on beş kano vardı sanırım ve mağaraların içine doğru yola çıktık, Söylediklerine göre su o gün biraz yükselmişti bu da oldukça dar yerlerden geçeceğiz demekti. Kanoların üzerinde herkesin yatmasını istediler çünkü o kadar üzerimize teğet geçen kayaların altından ilerledik ki tarifi zor klostrofobisi olan kesinlikle yapamaz 🙂  Ama sonrası sonsuz bir huzur. Oradan geçtikten sonra hissettiklerimi anlatmam gerekirse bir rahatlama hissettim öncelikle kayalardan çıkmıştık sonunda, gözlerim sıkıca kapalıydı biraz gevşettim yatmaya devam ediyordum yavaşça gözümü açtım tek duyduğum kuş ve maymun sesleriydi bir oyuğun içindeydik su olabildiğine hareketsizdi ağaçların kökleri suyun dışında mükemmel bir düzenle yerleşmişlerdi yavaşça doğruldum yanımda ki kayada uyuyan ufak bir yılan gördüm biraz ürksem de sesimi çıkarmadım, yavaşça ilerliyorduk muazzam bir güzellikti. Aynı bu şekilde üç dört oyuğun içine daha girdik ve hepsi aynı huzurdaydı, çok enteresan bir duygu gece orada olduğunu hayal ettiğinde ürküyorsun korkunç olur gibi geliyor ama o an oradan daha huzurlu bir yer yok gibi hissediyorsun. Hava kararana kadar oradaydık çiçeklerden oluşan bir demet yaptık kanolarımızla beraber bir mağaranın içine girdik ilk giren Barış la ben olduk daha güzeldi çünkü daha karanlıktı her yer ve dileklerimizi dileyerek denize bıraktık. Bu yaptığımız oraya ait bir gelenekmiş, aslında denize bırakırken çiçekleri beraberinde içimiz ki tüm kötülükleri, negatif düşünceleri de bıraktığımızı, kendimizden uzaklaştırdığımızı düşünüyorlarmış. Ayrıca akşam denizde yakamozları görme şansını da yakaladık ve çok enteresan bir deneyimdi. Suyu hareketlendirdiğinizde mavi neon renkler ışıldamaya başlıyor çok keyifliydi, yalnız ortamın tamamen karanlık olması gerek bu yüzden bir mağaranın içine girdik sanırım bu biraz tedirgin etti 🙂 yine de muhteşemdi.

Maya Sahili | Phi Phi Adası

Bir başka turumuzda Phi Phi adalarıydı. Bu turda birçok ada ve manzara görmeme rağmen istisnasız en güzeli Maya sahiliydi yani nasıl anlatmalıyım bilemiyorum ama çok fazla turist olmasına rağmen o kalabalığı gözünüz görmüyor. Manzarayı izlemeye çalışmaktan pek fazla bir şeyle ilgilenmiyorsunuz. Karşınızda olabildiğine yeşil tepeler, önünüzde yeşilin en güzel en şeffaf halinde olan denizi, arkanızda metrelerce uzanan ağaçlar ve ayağınızın altında un kadar ince ve yumuşak kum. Haliyle gözünüz başka bir şey görmüyor. Ve benden tavsiye eğer ki Maya sahiline giderseniz kesinlikle o kumların üzerinde koşun hele ki yanınızda duygularınızı paylaştığınız birisi varsa bu deneyimi yaşamalısınız 🙂  Biz bu adaların hepsine sürat teknesiyle gittik ve gerçekten çok fazla sallandık bir yandan açlık bir yandan da çok şiddetli sallanmak insanı yoruyor ama inanın tüm bunlara değer manzaralarla karşılaşıyorsunuz, denizin altında gördüğüm o sayısız renkte olan balıklar, Monkey Adasında kayaların üzerinde oradan oraya zıplayan, insanların şaşkınlığına son derece alışmış maymunlar gibi pek çok güzellikle bir araya gelme şansını yakalıyorsunuz.

Coral Adası

Ve tabiki tam bir survivor hayatı yaşadığımız bir anımızdan bahsedeyim. Bir adaya gitmeye karar verdik tek bir konaklama yeri var bungolov evler ve bir türke ait. Buraya kadar her şey tamam biz adaya gittik çok sakin bir ada, akşam üzerine doğru herkes adayı terk etti konaklayacak olanlar ve biz kaldık, bir güzel yemeğimizi yedik derken hava bozmaya başladı rüzgar sert esiyordu. Tek başıma sahile inip oturduğum anı hatırlıyorum evden kilometrelerce uzakta ve kimseyi tanımıyordum aslında çok huzur vericiydi zaman zaman tekrar orada olmak ve sadece oturmak istiyorum. Ama beş dakika sonra şiddetli bir yağmur başladı her yer zifiri karanlıktı ne sıcak su ne de elektrik vardı. Bir çift bulmuştuk hem de türk tüm gece onlarla sohbet ettik bir yandan yağmuru dinleyerek ve biraz da tedirgin çünkü gerçekten kimse kimseyi görmüyordu. Yine de her şey çok huzur vericiydi düşünsenize hiç bilmediğiniz bir adadasınız, dünyanın öbür ucunda, hiç kimseyi tanımıyorsunuz yanınızda sadece sevdiğiniz kişi var daha muhteşemi olabilir mi duyguların 🙂 Ertesi gün öğleden sonra Phukete dönmek için sürat teknesiyle bizi almaya geldiler ama hava o kadar berbattı ki tekne sahile yanaşamamıştı ve plastik iskelenin üzerinde elimizde çantalarla yürümek zorundaydık ama iskele havalardaydı yürümek nerdeyse imkansızdı. Hala denize düşmediğimiz için kendimizi şanslı hissediyorum berbat bir yolculuktu kıyafetlerimiz ıslanmıştı ve üşüyorduk deniz çok kabarmıştı hop oturup hop kalkıyorduk hala ıslanıyorduk ve rüzgar yiyorduk. Döndüğümüzde gerçekten yorgun hissettik ama bence de eğlenceliydi.

Big Buddha | Phuket

Adaların dışında Phuket de yapabileceğiniz bir diğer tur ise şehir turu olabilir biz denedik ve memnun kaldık. Şehri tümüyle gören tepelere çıkarıyorlar, birkaç fabrikaya götürüyorlar eğlenceliydi fıstık ve bal fabrikasını gezdik bol bol tatlarına baktık 🙂 bunun dışında Big Budha ya çıkarıyorlar, Phuket in en büyük budası, mozaik şeklinde yapılmış gerçekten devasa boyuttaydı ve en tepede yer alıyordu ayrıca katılmak isterseniz devamın da Tiger Kingdom a gidebilirsiniz biz onu da denedik. Bir çok kaplanla aynı ortamda bulunmak hem korkutucuydu hem de çok etkileyiciydi çünkü gerçekten çok muhteşem hayvanlar tüyleriyle, bakışlarıyla, yürüyüşleriyle bile karşılarında çekiniyorsunuz, yakından görmek çok daha farklı. Bir diğer çekindiğim hatta kaplanlardan bile daha çok ürktüğüm hayvan fil oldu. Kendinizi onun yanında gerçekten bir karınca gibi görüyorsunuz ama gözlerinin içine baktığınızda o uzun kirpikleri, kafasında ki üç tel saçıyla o kadar sevimliler ki 🙂 . Üzerlerine ilk bindiğimde derisi çok sert geldi bu kadar sert olduğunu düşünmemiştim, ufak bir tura çıktık onunlar gördüğü her yeşilliğe dayanamıyordu adeta gözü dönüyordu mutlaka hepsinde durup koparıyor hortumuyla sağa sola vurup parçalıyor ve yiyordu. Zaman zaman çamurlu yollarda uçurumun kenarından ilerledik sakin emin ve yavaş adımlarla yol aldığımız için tedirgin bile olamıyorsunuz, senkronize bir şekilde başında ki sineklerden kurtulmak için perde gibi olan kulaklarını sürekli olarak sallayarak bizim bacaklarımıza hızla vursa da, bacaklarım onun sineklerinden dolayı kocaman kocaman yara olsa da (evet sinekleri çok ilginç bir şekilde ısırdığında kocaman, sert bir şişlik ve günler boyu süren bir kaşınma hissi yaratıyor). Bahsetmeden geçemeyeceğim bir diğer konu da sahiplerinin onları Mı diye çağırması o kadar komik bir ses tonuyla Mı diyorlar ki gülmekten dengenizi kaybediyorsunuz ne anlama geldiğini de bilmediğimizden biz çok güldük video kayıtlarını hala açıp izliyoruz 🙂 Kısaca biz onları çok sevdik özellikle üç tel saçını okşamak ve ona sarılmak, bu hayvanlarla vakit geçirmek, yakından görmek gerçekten güzel hislerdi.

Fil Safarisi | Phuket

Gelelim Melekler Şehri Bangkok a. Şehire indiğiniz anda gerçekten havanın o ağır kokusunu ve nemini hissediyorsunuz hadi nemi artık önemli değil çünkü alıştınız ama o koku inanılmaz, hem kanalizosyon kokusu hem de sokak satıcılarının yağda kızarttığı yiyeceklerin o ağır kokusu tüm şehri sarmış durumda. Açıkçası ben alışamadım o kokuya beni çok rahatsız etti hatta bir ara burnumdan nefes almayı unuttuğumu fark ettim. Şehirde dolaşırken hep ağzımdan nefes almaya çalıştım. Bunun dışında kısaca şehri anlatmam gerekirse, şehir ikiye bölünmüş bir durumda bir tarafı gökdelenlerle çevriliyken diğer tarafı tamamen yoksul, bakımsız, korumasız. Bizim kaldığımız yer bu gökdelenlerden bir tanesiydi ama turistik yerlere gidebilmemiz için çok yürüdük, taksiye bindik ve şehrin kötü durumda olan yerlerini yakından inceleyebildik. Sanki öyle yerler vardı ki unutulmuş gibi, kimse ilgilenmiyor gibi huzursuz hissediyor insan kendini, ben nereye geldim düşüncesi oluyor anlık. Ama tapınakları gördüğümde vay be dedim çünkü bende güzel sanatlar da okuyorum ince iş nedir okuduğum bölüm gereği biliyorum ama bu kadar ince iş gerçekten görmemiştim.

Wat Pho | Bangkok

Sabırla tek tek işlenen o taşlar, desenler… Karşılarında kendinizi değersiz, küçük, ezilmiş hissediyorsunuz tıpkı o devasa, muhteşem kiliseler ve camiiler gibi.  Ve şunu da söyleyebilirim ki ben geleneksel türk sanatları okudum desen bilgimi Asya kültürüyle karşılaştırma fırsatı yakaladım buraya gelerek ve aslında ne kadar benzer yanlarımız olduğunu fark ettim yani kullandığımız desenler gerçekten benzerlik gösteriyor, birbirimizden ne kadar etkilendiğimizi çok net anlayabiliyorsunuz.  İnsanların nasıl ibadet ettiklerini incelerken de aynı şeyleri hissettim aslında tüm dinlerin neye inandıkları fark etmeksizin temelinde aynı düşünce olduğunu, hepimizin aslında aynı şeyi yaptığımızı gittiğim her coğrafya da bir kez daha fark ediyorum. Budaya tapmak değil ona karşı olan minnet duygusu, onun gibi olma isteği ve saygı. Çok değer veriyorlar her dinde olduğu gibi. Buralara da açık kıyafetlerle giremiyorsunuz mutlaka uzun etekle ve kapalı bir bluzla girmenizi istiyorlar hatta ilk gün bilmediğimiz için giremedik hiç birine. Ayrıca bir tapınağın girişinde Barış beni öptü diye neredeyse bir dayak yemediğimiz kaldı 🙂 dikkat etmek ve saygı duymak gerek. Dikkatimi çeken bir diğer şey ise insanların samimiyeti hatta bizi utandıracak kadar olan samimiyetleri. Yolda biriyle göz göze gelmeniz yeterli karşınızdakinin size selam vermesi, gülümsemesi için. Kaldığımız yerin girişinde ki güvenlik görevlileri size hiç abartmıyorum kapıdan her geçişimizde üçü birden neredeyse yere çökecek kadar eğilip selam verdiler bize, neredeyse hazır ola geçtiler bu bizi çok utandırdı çünkü ne yapacağımızı bilemedik, alışkın olmayınca insan da şaşırıyor haliyle 🙂 Bangkok ta biraz midemi ve bağırsaklarımı bozduğumu belirtmeliyim neden dolayı tahmin etmek pek zor değil çünkü yediğiniz her şey farklı haliyle dokunuyor. Denemek istiyorum yeni tatlar ama sonu istifra oluyor. O yüzden bol bol muz yedim mesela hem tok tuttu hem bildiğim bir şey. Yemek konusuna da girmişken kısaca bahsedeyim. Yemek seçen ve deniz ürünü sevmeyen insan için gerçekten zor bir yer. Ben öyleyim mesela deniz ürünü hiçbir zaman sevmedim ve zorlandım mesela Barış pek zorlanmadı ne bulursa yedi 🙂 Ama alternatif olarak market alışverişi yapabilirsiniz sabahları özellikle kahvaltı kültürleri pek bize uygun olmadığından ben sandviç aldım hep ama dikkat edin ekmekleri ve içerisinde ki garnitürleri de hep tatlı. Genellikle yiyecekleri tatlı ve ekşi karışımı beraber kullanıyorlar bu iki tadı. Kötü demiyorum diyemem çünkü aslında bu biraz damak tadı alışkanlığı biz sadece alışkın değiliz. Bunun dışında gidebileceğiniz fast food restaurantları ve türk restaurantları, dönerciler, kebapçılar çok sıklıkta var.

SkyBar | Bangkok

Bir de özellikle Bangkok ta neredeyse her gökdelenin üst katlarında havuz koymuşlar biz de denedik kırkıncı katta tüm şehir ayaklarınızın altındayken havuzdan manzarayı izlemek yine unutamayacağım anlardan birisiydi. Bence güzel düşünülmüş bir şey mutlaka deneyin. Her şeyi özetlersek aslında Thailand tecrübe edilmesi gereken iyi yönleriyle, kötü yönleriyle vaktin nasıl geçeceğini anlayamayacağınız, hızlı bir yaşantıya sahip olan bir yer. Açta kalacaksınız, benim ne işim var burada da diyeceksiniz, gördüğünüz şeyler karşısında ağzınız açıkta kalacak, hayatınızda hiç görmediğiniz anlara tanıklık edeceksiniz, emin olun hiçbir zaman unutamayacağınız güzellikler yaşayacaksınız. Ne yapıp edin gezmeyi seven biriyseniz buraya gidin zor değil tek yapmanız gereken hayal etmek ve istemek. Ve her zaman Barış ın söylediği gibi tüm bu manzaraların yarattığı duyguları paylaşabileceğin biri olmalı yanında. En güzeli de buydu çünkü seninle aynı anda heyecanlanıyor, şaşırıyor, meraklanıyor senin kadar istekli ve her şeyi göze alan biri. Seyahat etmek çok daha anlamlı hale geliyor, biz öyle şeyler kaydettik ki hafızamıza tarifi yok güzellikte şeyler. Hayatınızı anlamlı kılacak şeylerin peşinden gidin 🙂

 

 


1 yorum

NESİL ERTAN · 15 Kasım 2017 11:31 tarihinde

Canım kızım süper anlatmıssın. Ben PUKET’e gidermiyim tabi ki gitmem çünkü o kadar saat ucağa binemem. Biliyorsun uçak fobim var.
TUTKU’um bana Puket e gideceğim dediği zaman baya bir ürkmüştüm nasıl yani Puket dünyanın öbür ucu nasıl gidersin ne yer ne içersin . Aklım başından gitmişti sanki. Ama beni dinlemiyeceğini biliyordum, aklına koymuştu bir kere gidecekti. Ve öylede oldu zaten. 10 saat lik uçak yolculuğundan sonra gitti. Ben burda kurdesenler döktüm o adaya inene kadar. Aklım hep ondaydı. Tek tesellim Barış’ın onun yanında olmasıydı. Teknoloji varda haber alıyordum, içim rahatlıyordu. Tutkunun midesi hassas oralarda ne yer ne içer hastalanırsa ne yapar bir sürü deli sorular vardı beynimin içinde. Neyse ki sağ salim döndü yanımıza. Ama onlar için çok güzel bir deneyim odu bu seyahat ıyı kı gitmişler iyi ki değişik yerler kültürler görmüşler. Bence biz anneler kendi korkularımızla çocuklarımızı boğmamalıyız, bırakın gitsinler, bizim yapamadıklarımızı yapsınlar. Bizim zamanımız da böyle seyler yoktu. Kadıköy e bile gidemezdık yanlız başımıza. O korkular hala üstümüzde . Hep birşey olucak duygusuyla büyüdük. Simdi zaman değisti onun için bir anne olarak kızımı özgür bırakıyorum yeterki gitisin gezsin ama yine bize geri dönsün. Seni çok seviyorum TUTKUM benim. Yine güzel bir seyahattan güzel yazılarını bekliyorum.

Bir cevap yazın

Avatar placeholder

E-posta hesabınız yayımlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

This site uses Akismet to reduce spam. Learn how your comment data is processed.